Sunday, December 26, 2010

Ekonomik Büyüme ve Ulusların Zenginliği


Ekonomi ile ilgili basılmış kitapları yakından takip etmeye çalışırım, bu sebeple sık sık kitapçıda ekonomi kitapları bölümünde kitapları karıştırırım. İtiraf etmeliyim ki birçoğunu okuyamadım daha okuduğum bazı kitiplar beni çok etkilediğini söyleyebilirim. Yakın zamanlarda çıkan Oktay Yenal'ın "Ulusların Zenginliği ve Uygarlığı eğitim boyutu" bu kitaplardan biri. Kitap ince olmasına rağmen çok şey anlatıyor ve okurken sizi sıkmıyor, akacı bir dille yazılmış, yazar söylemek istediğini akıl oyunları yapmadan, sözcükleri dolandırmadan, duru bir kaleme almış.
Yazarın cevabını aradığı soru ulusların zenginliğini sağlayan ekonomik büyüme hangi faktörlere dayandığıdır. İkinci dünya savaşı öncesi, erken sanayileşmiş ülkeler geri kalmış Asya ve güney ülkelerinin gelişebilmesi için gelişmiş ülkelerin yönetimine girmesini ile olacağını düşünmekteydi. İkinci dünya savaşı sonrası oluşturulan küresel işbirliği örgütleri sayesinde, sanayileşememiş ülkelerin ekonomik büyüme sağlamaları konusunda kafa yorulmaya başlandı. Rosenstein – Rodan'ın büyük itiş, Nurkse'nin dengeli büyüme, Lewinsi'ini sınırsız emek arzı ile büyüme modelleri ikinci dünya savaşı sonrası dönemde oluşturuldu ve az gelişmiş ülkelerin siyasetçileri üzerinde etkisi oldu. Tabii, tüm modellerin doğru yönleri olduğu kadar eksikleri de vardır. Ancak sanayileşmek isteyen ülkelerin bazı altyapı işlerini kurması için gerekli kurumların kurulması konusu hemen hmen herkes tarafından anlaşılmış gibi. 80'li yıllardan sonra hızla gelişen iletişim teknolojisi sayesinde teknolojinin akışı hızlanmıştır, teknolojide birçok dinamik büyüme modelinde büyümeyi sağlayan faktör olarak kabul edilmektedir ve böylece geç sanayileşen ülkeler teknolojiyi kendileri geliştirmelerine gerek kalmadan gelişmiş ülkelerden alabilmişlerdir, bu duruma geç gelenin avantajı denmektedir. Ancak ekonomik büyüme dünyanın tüm geri kalmış ülkelerinde aynı düzeyde ve hızda gerçekleşmemektedir. Asya ülkeleri hızla kalkılırken Afrika ülkeleri ve bazı güney Amerika ülkeleri aynı hızla kalkınamamaktadır. Bu durumdan şu sonuç çıkarılabilir ki, ülkenin sanayileşebilmesi için bazı kurumların kurulması ve kurulması için uygun ortam sağlanmalıdır. Bu koşullar etkin bir siyasi sistem ve sermaye ve mülkiyeti koruyan hukuki düzen gerekmektedir, bunu yanında ulaşımın ve iletişimin etkin şekilde sağlanması için alt yapı ve fon arz edenler ile talep edenleri bir araya getiren finansal sisteme ihtiyaç vardır. Ayrıca insan kaynağının eğitim düzeyi de bu faktörler arasındadır. Yazara göre en önemli faktör eğitimdir. Artık ekonomi kuramları arasında eğitim düzeyinin artması büyümenin arttırdığı tartışmasız kabul edilmekte ve birçok araştırma bu görüşü desteklemektedir.
Neden bazı ülkeler daha zengin bazıları daha fakir sorusu çok kez tartışılmış ve birçok yazar tarafından sorunun yanıtı aranmıştır. Kimilerine göre gelişmiş ülkenin insanlarının kişilik yapısı ve akıl düzeyleri sebebiyle, kimine göre coğrafik konumları itibari ile kimilerine göre ise serbest ticaret ve düşünce sistemi sayesinde gerçekleşmiştir. Geri kalmış ülke insanlarının, gelişmiş ülkenin vatandaşlarından daha aptal olduğu tezi gayet aptalca olduğu bir gerçek sanırım, ayrıca birinci dünya savaşı öncesi Osmanlı Devleti ve Hindistan tamamen serbest ticaret uygulamaktaydı fakat ekonomik büyüme sağlayamadı. Ancak gelişmiş ülkelerin gelişmesinde en önemli faktör gelişmeyi sağlayacak kurumların kurulması, altyapının oluşturulması ve eğitim ile insan kaynağı geliştirilmesidir. Yani ulusların zenginliğini düşünürken bu faktörlerin etkinliğini dikkate almamız gerekmektedir.
Ekonomik büyüme deyince akla kişi başına düşen GSMH gelebilir ya da mutluluk endeksi gösterilebilir. Bende yazarın bu görüşüne tamamen katılıyorum ve ekonomik büyüme için kaynak tahsisini sadece üretime yöneltilmemesi bunun yanında büyümeyi sağlayacak altyapı ve insan kaynağının eğitimi için ayrılması gerektiğini düşünüyorum.